|
|
 |
Aristoteles Kimdir?
Antik Yunan filozofu.
Platon ile Batı düşüncesinin en önemli iki filozofundan biri sayılır. Fizik, gökbilim, ilk felsefe, zooloji, mantık, siyaset ve biyoloji gibi konularda pek çok eser vermiştir.
MÖ 384 veya 385'te, günümüzde Athos tepesi olarak adlandırılan tepenin yakınlarında ufak bir Makedonya kenti olan Stageira'da, Makedonya kralı II. Amyntas'ın (Philippos'un babası) hekimi olan Nikomakhos'un oğlu olarak dünyaya gelir. MÖ 367 veya 366 'da 17 yaşında Platon'un Atina'daki akademisine (Akademeia) girmesiyle Platon'un en parlak çömezlerinden biri olur. Tütör yahut yardımcı hoca olarak çalıştığı dönemde, okuma tutkusuyla tanınır; (Platon, belki de bir tür tenezzülle, ona "okuyucu" lâkabını takar) Daha sonraları Akademia'daki öğretime kendisi de katkıda bulunur: kimi zaman Platoncu savları rakip Isokratos okuluna karşı savunmak için geliştiren, hatta zaman zaman da Evdamos ya da Can üzerine (Peri tes Psykhes) yazılarında olduğu gibi, bu tezleri büyükseyen diyaloglar yazar. Gryllos yahut Retorik üzerine Aristoteles'in diyalog yazarlığı dönemine aittir.
Platon MÖ 347'de öldüğünde, Akademeia'nın başına ardılı olarak Spevsippos'u atamıştır. Antik Çağ'dan itibaren yaşamöyküsü yazarları -herhalde kötücüllüklerinden- Platon'un bu seçiminde Aristoteles'in Akademeia'yı terk etmesinin asıl nedenini görüyorlar. Aristoteles'in en azından Spevsippos'a karşı kalıcı bir garez duyduğunu biliyoruz. Aynı yıl, belki de ustasının teşvikiyle, Ksenokratos ve Theophrastos ile bugün Biga Yarımadası olarak anılan Troas bölgesindeki Assos kentine gönderilir. Orada Tiran Atarnevs'li Hermias'ın siyasî danışmanı ve dostu olur. Aynı esnada, özgünlüğünü daha o zamandan belli eden bir okul kurar. Bu okuldaki girişimleri arasında yaşambilim üzerine çalışmaları yer alır. 345-344 yıllarında, belki de Theophrastos'un daveti üzerine, komşu Lesbos (Midilli) adasının Doğu kıyısındaki Mytilene (Midilli) kentine varır. 343'te Pella'daki (Bugün Ayii Apostili) Kral Makedonyalı Philippos'un sarayına, oğlu İskender'in eğitimini üstlenmek üzere çağırılır. 341 yılında Perslerin eline düşen Hermias'ın feci sonunu Pella'da öğrenir, anısına bir ağıt düzer. Gerek Pella'da ikamet ettiği sekiz senelik dönem, gerek eğitmenlik vazifesinin içeriği hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz. Philippos'un ölümüyle MÖ 335 İskender tahta oturur. Aristoteles Atina'ya dönüp Akademeia'ya rakip olarak Lykeion'u ya da diğer adıyla Peripatos 'u (öğrencileriyle içinde dolaşarak tartıştıkları bir tür çevresi sütunlarla çevrili avlu ya da galeri) kurar. Lykeion'lulara verilen Peripatetikoi adı buradan geliyor. Burada on iki sene ders verir. MÖ 323'te Büyük İskender'in bir Asya seferi esnasında ölmesi üzerine Atina'da Makedon karşıtı bir tepki dalgası peydah olduğu vakit, aslında Makedonculuk zannı taşıyan Aristoteles'e karşı, dine saygısızlık davası açılması söz konusu olur. Bir ölümlüyü -Hermias'ı- anısına bir ilâhi yazarak ölümsüzleştirmekle itham edilir. Bunun üzerine Aristoteles, Sokrates'in yazgısını paylaşmak yerine Atina'yı terk etmeyi seçer: kendi deyişiyle, Atinalılar'a "felsefeye karşı ikinci bir suç işlemeleri" fırsatını tanımak istemez. Annesinin memleketi olan Eğriboz (Evboia) adasındaki Helke'ye Khalkis sığınır. Ertesi yıl MÖ 322'de, altmış üç yaşında hayatını kaybeder.
Aristoteles'in Yaşamı ve Yapıtları
Platon ile birlikte Batı felsefesinin en büyük iki düşünüründen biri olarak kabul edilen Aristoteles, MÖ 384/3 dolaylarında Trakya’daki Stageira’da doğmuş ve henüz genç yaşlarda Atina’ya giderek Platon’un Akademia’sına girmiştir. Antik çağın bu en önemli felsefe okulunda yirmi yılı aşkın bir süre kalmış, bu süre zarfında hocası Platon’un felsefi öğretilerinden derin biçimde etkilenmiştir. Bu etkiyi, eserlerinin bazı yerlerinde sarf ettiği “biz Platoncular...” ifadesiyle bizzat kendisi de dile getirir. Platon’un MÖ 398/7 dolaylarındaki ölümü üzerine Atina’yı terk ederek önce Batı Anadolu’daki Assos’a, ardından Lesbos (Midilli) adasına gitmiş, buralarda okullar kurmuş, dersler vermiş ve öğrenciler edinmiştir.
Aristoteles’in Atina’da kurduğu “Liseum” isimli okulun öğrencileri felsefi ya da bilimsel meseleleri genellikle okulun avlusunda ya da yürüyüş yollarında tartıştıkları için bu okulun mensuplarına “gezinenler” anlamına gelen “peripathetikler” de denmiştir.
Aristoteles ve Siyaset Felsefesi
Aristoteles Platon’un ideal biçimler öğretisini eleştirerek felsefesine başlar. Aristoteles’e göre asıl anlamda varolan ideal olan değil, tek tek varolanlardır. Dolayısıyla Aristoteles’in siyaset felsefesi de onun temel felsefi düşüncelerine dayanır. Aristoteles siyaset felsefesini Politika adlı yapıtında sunar. Platon gibi ideal biçimlerin asıl anlamda varolanlar olduğunu düşünmediğinden ideal bir devlet resmi çizmez. Bunun yerine tek tek varolanlara öncelik veren temel düşüncesinden hareketle varolan devlet (polis) ve yönetim biçimlerini eleştirir.
Aristoteles’in toplum ve devlet anlayışı da onun insan anlayışına bağlıdır. Aristoteles’e göre insan her şeyden önce bir “zoon politikon”dur, toplumsal bir varlıktı r. Bu insanın olanaklarını ancak bir toplum ve devlette gerçekleştirebileceği anlamına gelir. Bu yüzden de insanın kendi olanaklarını gerçekleştirebilmesi açısından toplumsal düzenin ve devletin varlığı zorunludur. Devletin varlık nedeni de erdemli yurttaşlar yetiştirmek, insanları erdem bakımından geliştirmektir. Yönetim biçimlerinin doğru ya da yanlış yönetimler olduğunu gösteren de göz önünde tuttukları amaçlarıdır. Devleti insanları erdemli kılmak amacına uygun yöneten yönetim biçimleri doğrudur. Aristoteles “Kendi gözlemlerimiz, bize, her devletin iyi bir amaçla kurulmuş bir topluluk olduğunu söyler” der (Aristoteles 2004, s. 7). Aristoteles’e göre devlet siyasal bir birlikteliktir, siyasal bir bütündür. Bütün birliktelikler bir iyiyi amaç edindiği için her siyasal birliktelik ortak bir iyiyi amaç edinir ve bu ortak iyi de devlettir. Aristoteles’e göre devlet en yüksek iyidir çünkü devlet herkesin iyi yaşaması ya da ortak mutluluğu için vardır. İnsan doğası gereği hep bir iyiye yöneldiğinden, siyasal düzen olarak devletin ortaya çıkışı da doğal bir zorunluluk olmaktadır.
Devletin nedeni insanın doğasına, insanın toplumsal bir varlık olmasına bağlıdır. İnsan doğası gereği toplumsal bir varlık olduğundan, Aristoteles “Devletin doğası gereği varolan şeyler sınıfına girdiğini” söyler. İnsanın doğası gereği toplumsal varlık olması, insanın doğası gereği bir birlikteliğe yönelmesi anlamına gelir. Aristoteles’e göre insanı diğer hayvanlardan ayıran yönü akıl sahibi olmasıdır. Akıl sahibi olan insan konuşan bir varlıktır. İnsanın bu doğası onu bir arada yaşamaya yöneltir. İnsan bütün olanaklarını bir arada yaşarken gerçekleştirebilir. Bu yüzden insanın bir arada yaşaması sonucu toplum oluşmuş, köyler ve şehir-devletler ortaya çıkmıştır. Aristoteles’e göre iki kişinin üreme amacıyla bir araya gelmesiyle aile oluşur. Ailelerin bir araya gelmesiyle köyler oluşur. Köylerin bir araya gelmesiyle de şehir-devletleri ortaya çıkar.
Aristoteles ve Bilim Felsefesi
Başlangıçta bütün bilimler felsefenin içinde yer alıyordu. Filozof, her bilim konusunda bilgi sahibi olan, bütün bilgileri sentez ederek bir hayat görüşüne ulaşmış olan kişi idi. Hemen her konuda kitap yazan ve bu kitapları o bilim alanlarında otorite kabul edilen Aristoteles, bu filozof tipine bir örnektir.
Bilim felsefesi tarihine bakarsak 19. yüzyıl ve 20. yüzyılın ilk yarısındaki pozitivist filozoflar, bilimsel bilgiyi olguların betimlemesine sınırlandırmışlardı. Aristoteles ise tam tersine, bilimsel bilgi anlamına gelen episteme’nin nedenlerin bilgisi olduğunu, yani bilimsel bilgi olabilmesi için bilimsel açıklamaya gereksinim olduğunu ileri sürmüştü.
Aristoteles’in bilim teorisi: Bu teoride mekan fikri yoktu, zaman belirsizdi, sebeplilik fikri metafizik kökenli idi ve doğa yasası fikrine temel olamıyordu. Fizik ile Matematik aynı mantık ilkeleri içinde açıklanmaya çalışılıyordu.
Aristoteles ve Varlık Felsefesi
Ona göre Platon, idealarla fenomenler, tümel ile tekil arasında inandırıcı bir bağlantı kuramamıştır. Bu bağlantıyı kurmak için yaptığı bütün denemelere rağmen, idealar dünyası fenomenler dünyasından ayrı, başka bir dünya olarak kalmıştır. İdea öğretisi öz ile görünüşü, varlık ile oluşu birbirinden koparıp ayırmıştır. Platon'un birbirinden ayırdığı bu iki dünyayı -birisi algılanan ,öteki düşünce ile kavranan- kendi gerçek kavramında yeniden birleştirmek Aristoteles'in başlıca problemi olacaktır: İdea ile fenomen arasında öyle bir bağlantı kurulmalı ki bu bağlantı bize algılananı kavramsal bilgi ile açıklayabilmeyi sağlasın. Bu bağlantıyı da Aristoteles şöyle kuruyor: Ona göre idealar, tek tek nesnelerin özüdür; bunların varlıklarının varoluşlarının nedenidir; bunun böyle olduğunu göstermek de felsefenin ana ödevidir. Platon da iki ayrı dünya vardı: İdealar dünyası (asıl gerçek olan dünya; duran, kendi kendisiyle hep aynı kalan dünya), bir de duyu dünyası (meydana gelip yok olan nesnelerin, boyuna değişen şeylerin dünyası). Aristoteles için ise idealar dünyası duyular dünyasının içindedir.
Aristoteles ve Bilgi Felsefesi
Aristoteles ile öğretmeni Platon'un bilgi anlayışları çok fazla farklılık göstermez. Aristoteles'e göre de bilgi değişmez olanın bilgisidir. Bazı konularda öğretmeni Platon'dan farklı düşünür. Platon gerçek varlıkların idealar olduğunu ve ideaların nesneler dünyasının dışında olduğunu ileri sürmüştü. Aristoteles bu görüşe karşı çıkar. Ona göre idealar, Platon'un ileri sürdüğü gibi nesnelerin dışında, zaman ve uzayın ötesinde değildir.
İdealar, varlıkların içinde bulunan “öz”lerdir. Aristoteles'e göre varlıkların bir “öz”ü bir de “form”u (biçimi) vardır. Form (biçim) Platon'un idea dediği şeydir. Bu söylemiyle Aristoteles ideaların varlığını kabul eder. Ancak, ideaları başka bir evrende değil, nesnelerin içindeki “öz”le beraber olduğunu düşünür. Ona göre insanın doğuştan getirdiği bilgileri yoktur. Ama, duyu organları aracılığı ile elde ettiği verileri işleme ve tümel kavramları oluşturma yeteneği vardır.Bu görüşünü şöyle dile getirir; “Bilgi duyumla başlar, ancak bilgi duyum değildir. Bilgide duyumun yanında başka bir ögenin, aklın işe karışması söz konusu olmazsa asla bilim ve felsefe meydana gelmez.” Aristoteles'e göre bilgi edinme yetisi akıldır. Akıl da edilgin (pasif) ve etkin (aktif) olmak üzere ikiye ayrılır. Bilginin malzemesini edilgin akıl yani duyular verir, onu biçimlendiren ise etkin akıldır. İnsan aklında doğuştan getirdiği bazı temel kalıplar (kategoriler) vardır. İşte bu kalıplar sayesinde insan bilgiyi biçimlendirir, genel kavramlar biçiminde ortaya koyar.
Aristoteles'in Ruh Anlayışı
Sofistlere kadarki Yunan felsefesinin ağırlıklı olarak doğa incelemelerine dayandığı, Sofistlerden itibaren ise insanın, gerek düşünmesi, gerek eylemesi gerek ahlaksal ve toplumsal yaşantısıyla felsefenin başlıca inceleme alanlarından biri hâline geldiği belirtilmişti. Sistematik bir düşünür olan ve felsefenin her dalında önemli öğretiler geliştiren Aristoteles’in insanın eylemleri, oluşturduğu sosyal ve siyasi yapılar üzerine düşünmemiş olması elbette bahis konusu edilemez. İnsan eylemleri ve toplum, site, devlet gibi insani yapılar üzerine geliştirilecek düşünceler, hiç kuşkusuz belli bir insan anlayışı tarafından öncelenmelidirler. Gerek Platon gerek Aristoteles insanı her şeyden önce ruhsal bir varlık olarak düşünmekteydiler. Platon’a göre ruh (psykhe), en çok bize ait olan şeydi kendisinde ruh bulunmayan herhangi bir şeyin iyiliğinden ya da kötülüğünden söz etmek mümkün değildi. O hâlde ahlaki bakımdan iyiden ya da kötüden dem vurulan her yerde, mutlaka bir ruh ya da ruhsallık söz konusu idi. Aristoteles bu genel anlayış bakımından Platon’dan farklı düşünmemekteydi. İnsanın eylemlerinin ve toplum ya da devlet gibi insani yapıların anlaşılabilmesi için önce insanın ne olduğunun belirlenmesi, insan her şeyden önce ruh olduğu için insan ruhunun çözümlenmesi gerekmekteydi.
Aristoteles'in Eserleri
Daha Akademia’da çalışırken geniş bir okuyucu kütlesi için kendisinin yayımladığı, çoğu diyalog biçiminde ve Platon felsefesi çerçevesinde kalan, bir iki parçası günümüze kadar gelmiş olan yapıtları ilk araştırmalarıdır. Mantık üzerine yazıları öteden beri Organon (alet) adı altında toplanmıştır. Organon deniyor, çünkü bunlar yöntem sorununu, dolayısıyla bilimsel bilgiye götüren aleti incelerler. Aristoteles’in en büyük başarısı da bilimsel çalışmayı yöntemleştirmesidir. Bu konuda yazdıkları şunlardır: Kategoriai (Katogoriler), Peri hermeneias (Önerme üzerine), Analytika I (Tasım üzerine), Analytika II (Tanıtlama, tanım, sınıflama ve bilginin üzerine), Topika ( Dialektik tasımlar üzerine) Peri sophistikon elegkhon (Sofistlerin yanlış çıkarımları üzerine), Metaphysika (Metafizik), Physika (Fizik), Peri psykhe (Ruh üzerine). Ahlak konusunda, Aristoteles’in olduğu ileri sürülen üç yapıt var: Ethika Nikomakheia (Nikomakhos Ahlakı). Devlet felsefesi ile ilgili yapıtları: Politika, Politeia Athenaion (Atinalıların devleti), Rhetorika (Hitabet), Poetika (Sanat öğretisi).
Aristoteles'in Erdem, Ahlak Anlayışı
Platon, mutluluğun (eudaimonia) bütün insanlar için nihai amaç olduğunu, insanı mutlu kılacak şeyin ise iyilik olduğunu savunmaktaydı. Hemen tüm Yunan düşünürlerinin kabul ettikleri bu düşünce Aristoteles etiğinin de temelini oluşturur. Aristoteles, etik alanındaki en önemli yapıtı olan Nikomakhos’a Etik’in henüz açılış cümlelerinde bu kabulü açıkça ortaya koymaktadır; “Her sanat ve araştırmanın, aynı şekilde her eylem ve tercihin bir iyiyi arzuladığı düşünülür; bu nedenle iyiyi ‘her şeyin arzuladığı şey’ diye yerinde dile getirdiler” (Nikomakhos’a Etik, 1094a). O hâlde Platon’un etik anlayışında olduğu gibi Aristoteles etiğinde de eylemler daima bir erek, bir amaç doğrultusunda incelenirler ve tüm insani eylemler son kertede insanın iyiliği yani mutluluğu amacına yönelmişlerdir. Böylece Aristoteles’in etik anlayışı da tıpkı Platon’unki gibi “mutluluk ahlakı” olarak değerlendirilir. İnsanın iyiliğinin ya da amacının elde edilmesine yarayan her eylem doğru eylemdir, onu bu iyilikten uzaklaştıran eylemlerse yanlıştır (Copleston, 1997: 68). Her ne kadar iyilik ve mutluluk insan için nihai amaçsa da gündelik yaşamda eylemler bazen bu yüksek amaca doğrudan yönelmeyebilirler. Daha alt amaçlar, üst amaçlara ulaşılabilmesi için birer araç hâlini alabilirler. Nihai amaç olan iyi, her zaman kendisi için seçilen, asla başka herhangi bir şey için araç olmayan bir yapıdır. Çünkü Platon gibi Aristoteles de iyiyi tam olma, yetkin olma, başka herhangi bir şeye ihtiyaç duymaksızın kendi kendine yeterli olma durumu olarak görmekteydi. İşte bu iki işaret yani “daima kendisi için seçilme, asla araç olmama” ve “kendi kendisine yetme, hayatı kendisiyle seçilmeye değer kılma” iyinin iki ayırt edici özelliğidir (Ross, 2002: 224).
Platon’un ahlak anlayışı gibi Aristoteles ahlakı da bir mutluluk ahlakıdır. Çünkü insan bireylerinin ve bir bütün olarak toplumun iyiliğini, mutluluğunu amaçlar. İnsanın tüm eylemleri bu en yüksek hedefin elde edilmesi amacına yönelmiştir.
Aristoteles ve Mantık, Aristoteles Mantığı
Aristoteles’ten önceki felsefede ilkin doğa, sonra insanla ilgili pratik sorunlar araştırılmış, Platon bunlara bir de dialektik’i (idea öğretisi, metafizik) katmıştı. Böylece beliren üç sorun alanının başına, Aristoteles şimdi yeni bir bilimi koyar: mantık (Logike). Ona göre, bu üç alanda incelemelere girişmeden önce, bilimin ne olduğu ve yapısı üzerinde bir araştırma, bilimsel düşüncenin formları ve kanunları üzerinde bir öğreti gerektir. Aristoteles bu başlangıç denemelerini mantığında bir sistem halinde işleyip geliştirmiştir. Bundan dolayı ona “mantığın kurucusu” denir.
Aristoteles’in mantığının göz önünde bulundurduğu ilk şey, yöntem sorunudur. Nasıl hitabet karşımızdakini ikna etmek sanatını öğretiyorsa, mantık da bilimsel araştırmanın ve tanıtlamanın tekniğini öğretecektir.
Aristoteles ve Sanat Felsefesi
Sanatın ne olduğu sorusunu ortaya atan ve bu soruya ilk cevap arayan düşünür, güzellik metafiziğinin de kurucusu olan Platon'dur. Fakat Platon sanatı sanat olarak ele almaktan çok, onun sosyal ve politik yeri ve görevi üzerine düşünmüştür. Bu nedenle sanat felsefesinin kurucusu, sanatı kendi başına bir problem olarak ele alan Aritoteles'tir diyebiliriz.
Aristoteles'in "poetika" adlı eseri düşünce tarihinin tanıdığı sanat üzerine yazılmış ilk eserdir. Eser günümüze bazı bölümleri eksik olarak ulaşmıştır. Aristoteles eserde genel bir poetika ile değil de edebiyat sanatı ve dil sorunuyla uğraşmıştır.Yine de eserde Aristoteles'in sanat, sanat teorisi ve sanat felsefesi ile ilgili çok önemli bazı düşünceleri bulunmaktadır. Fakat Aristoteles bu düşünceleri sistematik bir şekilde incelememiştir. Eğer Aristoteles genel anlamda poesis'i ele alan bir poetika yazmış ve diğer eserlerindeki sistematiği bu esere de uygulamış olsaydı; ancak 18. yüzyılda bağımsız bir disiplin haline gelebilen estetik, antik çağda Aristoteles'in eliyle kurulmuş olabilirdi.
Lütfen aşağıdaki bağlantıları da kontrol ediniz:
- Aristoteles'te güzel kavramı
- Aristoteles'in sanat anlayışı
- Mimesis olarak sanat nedir?
Aristoteles’in varlık anlayışı
Aristoteles de tıpkı Platon gibi doğadaki tüm değişime rağmen değişmeksizin kalan bir öz, form ya da bulunması gerektiğini düşünmekteydi. Ama formu ya da ideayı görünür şeylerden ayrı görmedi, görünür şeylerde içkin olduğunu, görünür şeylerde kendisini dışa vurduğunu ve onlara biçimlerini kazandırdığını savundu. Aristoteles, maddenin form sayesinde gerçeklik kazandığını, form sayesinde biçimlenip belli niteliklere büründüğünü düşünmekteydi. Buna karşılık formun da ancak maddede kendisini gerçekleştirebileceğini, madde olmasaydı, formun kendisini asla açığa koyamayacağını savunmaktaydı. Ona göre form kazanmamış, formun kendisini gerçekleştirmediği madde varlık kazanmış sayılamazdı. Aristoteles’e göre varlık kazanma süreci, yani “oluş” (genesis) maddede gizil hâlde bulunan formun edimselleşmesidir. Her şey, kendi formunu, özünü mümkün olduğunca mükemmelleştirmek, tamamlamak amacına yönelmiştir. Tüm varlıklar, formun edimselleşme derecesine göre aşağıdan yukarıya doğru sıralanırlar. En altta, formun pek az edimselleştiği maddeler, yani cansız varlıklar, en üstte salt form olan yani tamamen edimselleşmiş olan Tanrı durur. Tanrı hareket etmeyen hareket ettiricidir. Herhangi bir şeyin ya da bir bütün olarak evrenin meydana gelmesini sağlayan başlıca dört neden vardır; maddi neden, formel neden, amaç neden ve etker neden.
|
|
|
|
 |
|
|
|
|